Popüler Yayınlar

9 Eylül 2012 Pazar

Biraz Da Sosyal Meydana Çıkmalı

    Sosyal medya, artık herkes için vazgeçilmez hayat tarzı oldu. İletişim ve ilişkilerden toplum hareketlerine kadar her olay sanal aleme taşındı; iş, aş, savaş, sataşma, pazarlama, reklam da buna dahil. Ama gözden kaçan bir şey var, daha asosyal olma yolunda adım adım ilerliyoruz. İnsanlar bir süre sonra sosyal medyada kurduğu ilişkileri sosyalleşme namına yeterli görmeye başlamakta, mesela toplumsal meselelerle ilgili olarak bir iletiyi beğenme veya retweet yapmayı, sosyal sorumluların yerine getirilmesi namına yeterli görmektedirler.
    Sosyal medyanın asosyalleştirmesinden biraz olsun kendimizi kurtarmak için hayatta yapacak çok şey var. Sosyal meydanlar, hareketlerin gerçek olduğu yerlerdir. İşte sosyal medyadan sosyal meydana gitmek için bir kaç teklif:
    Uzak Akrabalarınla Tanış
Ziyaret et. Ara, sor, soruştur. Akrabalarla iyi ilişkiler geliştirmek yabancılardan daha kolaydır. Kan çeker ne de olsa.                                                                                                                                                                                                  
    Aile Geçmişini Öğren
Ailelerin de bir geçmişi vardır. Nereden geldiniz, niye geldiniz? Yakın ve uzak aile çevrenle ilişkileri pekiştirmek için iyi bir adım atarsın.
    Takım Sporlarıyla İlgilen
Bir takım oyununda yer almak ciddi karakter eğitimi gerektirir. Dostluklar ve düzenli egzersiz de artısı.
    Komşuna Bir Tabak Tatlı Götür
Eskiden bu çok yaygındı. Şimdi insanlar birbirine apartmanda görmezden geliyor. Sen inadına insanlara gülümse, kapılarını çal, ikram et.
    Muhtar, Bakkal ve Fırıncıyla Tanış
Gerektiğinde işini görürler, tanış olmak her zaman iyidir.
    Anne Babanı Tanı
İnan anneni babanı zannettiğin kadar iyi tanımıyorsun. Şöyle duya hissede bir vakit geçir. Bir sor nasıl tanışmışlar?
    Semtinin Tarihini Araştır
Semtinin tarihini öğrenmek o yerle paylaştığın kaderi anlamak demektir. Sadece yazılı bilgi yetmez, semtin eskilerine de danışmakta fayda var.
    Davet Edildiğin Düğünlere Git
Sadece düğün değil, nişan, sinema.. Bunlar olmasa komşuluğun ne anlamı var? İnsanlar mutlu anlarında kendileri ile mutlu olan insanları severler.
    Yeni Taşınana Hoş Geldin Ziyareti Yap
Yeni komşunu diğerleriyle tanıştır. Faydalı bilgiler ver. Komşu komşunun külüne muhtaçtır.
    Anne Babanın Dostlarını Tanı
Ki onlara aile dostu denir. Sağlamdırlar. Anne ve babanla bu kadar dost olduklarına göre sen de onlara ısınacaksın.
    Gezi Turlarına Katıl
İnsanlar neden bu turlara katılır? Paylaşılan şeylerin kıymeti artar. Birlikte gezmek ve öğrenmek, yalnız olmaktan iyidir.
    Hayran Olduğun Biriyle Konuş
Ara, nerdeyse bul, tanış, fotoğraf çek. Kendini iyi hissedersin.
    Mesleğinin Ustalarıyla Tanış
Ayakkabıcı, camcı, hattat, kilimci.. Bakma bilgi çağındayız diyenlere. Esas ilişki makineden insana değil, insandan insana.
    Seminer ve Konferanslara Katıl
Bazen bir yazarın konferansına gidersin, üç kitabını okumaktan daha çok iyi olur.
    Arkadaşlarını Eve, Yemeğe Davet Et
Özel ortamlar her zaman güzeldir ve iyi vakit geçirilir.
    Yolda Tanımadığın İnsanlara Selam Ver
Korkma selam ver. Tanımadığın dahi olsa o da memnun olacaktır emin ol. Hem yaygınlaştırmış olursun.
    Arkadaşlarını Ara, Hallerini Sor
Durum güncellemelerini boş ver. O iş öyle olmaz. Arayıp belli zamanlarda belli mekanlarda buluş. İçten gelerek bir hatır sor.
    Ücretsiz Meslek, Hobi Kurslarına Kaydol
Bir hobin olsa fena olmaz. Bir enstrüman çalsan, bir becerin olsa. Kendini keşfetmek için iyi bir yol.
    Yazdıklarını Kendine Saklama Arkadaşlarınla Paylaş
İyi yazarlar maalesef çoğunlukla asosyaldir. Bu yüzden çok sayıda iyi yazarın hiç tanınmadan öldüğünden şüphe ediliyor. Çekinmeden yazdıklarını yüz yüze paylaş.
    Kütüphaneye Git
Evde tek başına çalışma. Bir kütüphaneye gir. Aynı mekanları paylaşanlar zamanla aynı kaderi paylaşırlar.

4 Eylül 2012 Salı

Aşka Düşmek ve Aşka Uçmak

    Hiç aşık olmayan biri aşk hakkında yazabilir mi? Bu sorunun cevabını vermeyeceğim. Konumuz bu değil. Ama kendini aşık zannedenler bu yazıya biraz kızabilirler. Veya tümüyle katılmayabilirler. Aşk, kelimesi "sarmaşık" kelimesinden türetilmiştir. Sarmaşık gibi bedeni, ruhu ve zihni sardığı için insanı hareket edemez duruma getirir. İzafîdir. Yalnızca hissedilir. Bu üç harften oluşan kelimeyi söylemeden onu tarif edemeyiz. Bu haliyle aşk, tanımlanamayan uçan cisimdir.
    Halk arasında kullanılan "aşka düşmek" sözü intiba olarak acı, keder, gözleri görmeyen, aklını kaybetmiş, pollyannacı anlamlarını çağrıştırır. Çünkü öyledir. Düşüştür. İnsan o anda olanların farkında değildir. Farkında olmamak insanın bilincini kullanamamasıdır. Farkında olan aşık olmaz; aşka uçar.
    Peki farkındalık nedir? Bunun için, konunun üstadı olan, dünyanın farklı yerlerinde 2. Mevlana olarak adlandırılan Osho'ya soralım. Ünlü "Farkındalık" kitabında farkındalık ve aşk üzerine şunları söyler:
    "Dikkatli olursan birçok şey senin onları bırakmana gerek kalmadan gider. Eğer farkındaysan aşka düşemezsin; bu durumda aşka düşmek bir yokluk belirtisidir (senin orada olmadığın). Aşık olursun ama bu düşüş gibi olmaz, yükseliş gibi olur. Neden aşka düşmek terimini kullanırız? O düşmektir; yükselmezsin, düşersin. Farkında olursan düşmek mümkün olmaz, âşıkken bile. İmkansızdır; yalnızca imkansız. Ve aşkta yükselmek aşka düşmekten tamamiyla farklı bir konudur. Aşka düşmek rüya halidir. Bu nedenle aşık insanlar diğerlerine nazaran daha fazla uykudadır, sarhoştur, rüya alemindedir; bunu gözlerinden anlayabilirsin, çünkü gözleri uykuludur. Aşkta yükselen insanlar farklıdır. Onların rüyada olmadığını görebilirsin, onlar hakikat ile yüzleşirler ve onun aracılığıyla yükselirler.
    Aşka düşerek bir çocuk olarak kalırsın; aşkta yükselerek olgunlaşırsın. Ve yavaş yavaş bir ilişki olmaktansa hayatın parçası haline gelir. O zaman onu sevmek ve bunu sevmemek yoktur, hayır; sevgisin sadece. Yakınına gelenler kim olursa olsun onlarla paylaşırsın. Ağaca bakarsın, taşı okşarsın, sanki sevgilinin yüzüne bakıyormuş, ona dokunuyormuş gibi. Sevmiyorsun; artık sen sevgisin. Bu yükselmektir, düşmek değil.
    Onun aracılığıyla yükselirsen aşk güzeldir ve aşk onun aracılığıyla düşersen kirli, çirkin hale gelir. Ve er yada geç onun zehirli olduğunun kanıtlarını göreceksin. Kölelik haline gelir. Ona yakalanmış durumdasın, özgürlüğün ezilmiş durumda. Kanatların kesilmiştir; artık özgür değilsindir. Aşka düşerek bir mülkiyete dönüşürsün; sahip olursun ve birisinin de sana sahip olmasına izin verirsin. Bir nesneye dünüşürsün ve aşka düştüğün diğer kişiyi de nesneye dönüştürmeye çalışırsın. Her ikisi birer nesneye benzemişlerdir, artık kişi değillerdir. Her ikisi de birbirine sahip olmaya çalışıyor. Sadece nesneler sahip olunabilir, kişiler asla! Nasıl bir insanı mülkiyete dönüştürebilirsin? İmkansız! Ama ikisi de sahip olmaya çalışıyor, tıpkı karı-koca gibi. O zaman çarpışma vardır, birbirlerine düşman oluverirler. O zaman birbirleri için ölümcül hale gelirler.
    Sahiplenmek... herkes sevdiğine, sevgilisine sahip olmaya çalışıyor. Artık bu aşk değildir. Aslında birisine sahip olduğunda ondan nefret edersin,onu öldürürsün. Aşk, özgürlük vermelidir; aşk özgürlüktür. Aşk, sevileni çok, daha çok özgürleştirecektir, aşk kanatlar takacaktır ve sonsuz gökyüzüne uçacaktır. O bir hapishane, hücre haline gelemez. Ama bu aşkı senbilmiyorsun çünkü sadece sen farkındaysan gerçekleşir. Sen günah olan bir aşkı biliyorsun çünkü uykudan çıkmaktır o."

    "Aşka uçmazsan kanat neye yarar?" demişti Mevlana. Biraz daha anlayabilmek ümidiyle, rahmet üzerine olsun..